Geçenlerde marketten taze nane aldım, Latince ismi Mentha olan bu bitkiyi bilenleriniz çoktur mutlaka. Sonra tazeliğini biraz olsun uzun sürdürebilmek adına bir kahve dükkanında gördüğümü uygulayarak, bir kavanoz dinlenmiş suyun içine koydum ve ihtiyacım oldukça sudan hiç çıkartmadan yapraklarını kopararak kullanmaya başladım. Aradan geçen birkaç yoğun iş gününün ardından hafif güneşli balkonuma bir anlık uğradığımda suyun içerisinde kalan nane kısımlarının, doğal olarak, çürüdüğünü gördüm, fakat yemyeşil parlayan ufak yapraklar da vardı. Nane kavanozunu mutfağa getirip, birkaç yaprak da olsa kurtarayım derken fark ettim ki, yaprakların yeşil olmasının sebebi kökleri olmayan nanelerin minik minik kök vermeye başlamış olmasıymış. Hayata tutunmuş bizim Mentha…
Bu yöntem aslında son zamanlarda yaygınlaşmış olan hidroponik tarım yöntemi, yani bitkilerin toprak kullanmadan su içerisinde, suyun minerallerinden faydalanması özelliği kullanılarak yetiştirme yöntemi. Son dönemlerde de oldukça yaygın kullanımı olan bir yöntem. Bir kere her şeyden önemlisi yıllarca kimyasala maruz kalmış bir topraktan söz etmiyoruz, bence çok önemli bir durum bu… Diğer bir açıdan bitki, toprak içerisinde arayıp bulmaya çaba gösterdiği ve büyümesi gelişmesi için gerekli olan mineralleri, su içerisinde veya hazırlanmış özel solüsyonlar içerisinde rahatça bulabiliyor. Düşününce bitki için çok büyük bir enerji tasarrufu diyebiliriz. Üstelik,gittiğimiz her markette, her manavda, hormonlarla büyütülmüş ve çeşitli tarım ilaçlarına maruz kalmış, hatta belki de yollarda bize ulaşmaya çalışırken araçların egzoz dumanlarına maruz kalmış sebze meyvelerin aksine, hemen elimizin altında ufak bir balkonda ve hatta mutfağımızda kimyasal ve ilaç olmadan bitki yetiştirebilmemize olanak tanıyan bir yetiştirme yöntemi bu hidroponik tarım.
Hidroponik tarımın faydaları da saymakla bitmiyor doğrusu. Enerji tasarrufu demiştim ya, gerçekten bitkiler için bir enerji tasarrufu oluyor toprakta mineral arama işlemini yapmamak ve sudaki mineralleri kolayca alabiliyor olmak. Bitki bu arama işlemine ayıracağı enerjisini büyüme ve gelişmesine yönlendiriyor ve dolayısıyla daha verimli bir gelişim süreci gerçekleşiyor. Sonuçta mineral arama işlemine gerek olmayacak, bu demektir ki daha az kökle ihtiyaçlarını karşılayabilmekte bitkiler ve kökü daha az geliştireceğinden gövdeye daha çok enerjisi olacak. Enerjiden tasarruf ettik, enerjimizi aramaya değil büyümeye yönlendirdik, belki daha bile hızlı büyüme ve gelişme sergiledik, bitki açısından harika, bizim açımızdan da öyle. Böyle söyleyince de aklıma şu söz geldi, hani derler ya “Sulak yerde mi yetiştin?” diye, iri cüsseli insanlara… Bitkinin de daha hızlı büyüyüp gelişenine atalarımızın bu deyişini kullanabiliriz artık sanırım…
Gelelim hidroponik tarımın bir diğer güzelliğine; tüm bir yıl boyunca, 365 günün tamamından söz ediyorum, tarım yapmamıza imkan tanıyor. Sonuçta elimizde üşüyen ya da don görmüş olan ya da nadasa bırakılması gereken bir toprak yok. Taze, bol oksijenli, bol mineralli ve hatta bitkinin ihtiyaçları doğrultusunda dilediğimiz gibi zenginleştirebildiğimiz suyumuz var. Üstelik bitkilerimiz hastalıklı, kirli ve zehirli topraklarda da yetişmemiş oluyor, bence en iç ferahlatıcı özelliklerden birisidir bu saydığım. Temiz tarım dedikleri bu olsa gerek… Bu fayda başlığına bir şey daha eklemek istiyorum, yorgun bünyelerin seveceği bir özellik; sonuçta toprak yoksa çapalama yok, yabani otlar yok, bol bol su var. Bu da demektir ki, toprağı çapalamaya ve yabani bitkileri topraktan arındırmaya emek, enerji ve zaman harcamamıza gerek yok. Daha az yorgunluk, daha temiz tarım diyebiliriz diye düşünüyorum.
Nereden nereye geldim doğrusu. Bitkiler kadar hayata tutunabilmek dedim, hidroponik tarım sistemlerine ulaştım. Fakat gerçekten de bitkiler çok güçlü canlılar. Bir damla suya bile ulaşmak için sergiledikleri çaba, her koşulda bir şekilde hayata tutunabilmek adına gösterdikleri çaba… Takdire şayan…
Peki ya bizler? Gerçekten sahip olduğumuz biricik yaşamımızda birçoklarının canlı olarak bile görmediği bu muhteşem canlılar, yani bitkiler kadar hayatımıza tutunmaya çalışıyor muyuz? Bu hayatı belki de bizden çok hak ediyorlar, gösterdikleri hayatta kalma çabalarıyla. Sözün özü, bitki gibi olsun yaşam çabanız, pes etmeyin ve hakkını verin. Sevgiler.
Meltem GÜNEŞ
Commentaires